
Zamanın birinde, bir ormanda yaşayan yılanın biri ormanlar kralı aslana giderek “Değerli kralım. Beni de arkadaşlığınıza kabul eder misiniz? Ben de sizinle arkadaş olmak ve birlikte yol yürümek istiyorum” demiş. Aslan da “Hayır sen yılansın ve fıtratın gereği kıvrıla kıvrıla yol alıyorsun. Oysa ben dimdik yürüyorum. Benim de fıtratım bu. Zaten bir krala da böyle dimdik yürümek ve dimdik yürüyenlerle arkadaşlık etmek yakışır. Seninle yol yürümem mümkün değil” demiş. Lakin yılan yalvarmış, yakarmış saatlerce dil dökmüş ve aslan da “İllallah. Tamam madem bir deneme yapalım bakalım ne kadar yürüyebileceğiz seninle” demiş ve başlamışlar yol almaya…
Yılan fıtratına rağmen aslanı hayrete düşürecek kadar düzgün sürünüyormuş. Ve içinden de seviniyormuş. Çünkü ormanlar kralı aslan ile yol arkadaşlığı yapmak herkesin harcı değilmiş. Böylelikle neredeyse bir kilometre kadar devam etmiş yolculukları ama bir an dalgınlığına gelmiş yılanın ve kıvrılmaya başlamış. Aslan hemen durmuş ve demiş ki “Ben sana demedim mi sen yılansın. Kıvrılmak senin yaradılışlında var. O neden seninle yürüyemem. Hadi geri dön. Kendine yazık etme.” Fakat yılan yalvarmış yakarmış, bir daha kıvrılmayacağına yeminler etmiş. Fıtratına rağmen uzun bir süre düz süründüğünü ifade etmiş. Kendisine bir şans daha verirse bir daha asla kıvrılmayacağını söyleyerek bir şans daha koparmış ormanlar kralı aslandan…
Hikâye bu ya bu sefer daha uzun bir müddet kıvrılmadan yolculuk etmiş aslanla. Hatta öyle ki neredeyse aslan artık inanacakmış yılanın kıvrılmadan yolculuk edebilecek düzgün bir yol arkadaşı olduğuna. Bu sefer neredeyse dört beş kilometre gitmişler… Fakat fıtrat bu. Yine bir anlık dalgınlığına gelmiş yılanın ve tekrar kıvrılmaya başlamış. Üçüncü bir şans için yeniden yalvarmış aslana ve “Bak demiş ikincisinde daha uzun yol aldım hiç kıvrılmadan. Bir anlık dalgınlığıma geldi affet.”
“Peki” demiş aslan. “Ama bil ki bu son şansın. Tekrar kıvrılırsan seni kendi ellerimle ben düzeltirim. İstersen şimdi vazgeçebilirsin.” Aslanla yol yürümenin sarhoşluğuyla kendinden geçen yılan “Hayır” demiş “Devam edeceğim” yürümüşler uzun bir zaman hiç kıvrılmamış yılan biliyormuş ki bu onun son şansıymış. Çok daha uzun bir yol almışlar ama ne yazık ki fıtratında kıvrılmak olan yılan yine bir anlık dalgınlığına yenik düşmüş ve kıvrılmış…
Hemen durmuş aslan... Bir pençe çakıp yılanın kafasını ezmiş. Onu elleriyle dümdüz bir hale getirmiş. Ve demiş ki “Ben sana, benimle arkadaşlık etmek, yol yürümek zordur demiştim. Evet sen benimle arkadaşlık etmenin nimetlerinden faydalanmak istedin ama, senin fıtratın da kıvrıla kıvrıla yol almak vardı. Benim ise dümdüz yürümektir fıtratım. Sen ancak ölünce dümdüz olabilirsin.”
Gelelim bu hikâyeyi niye anlattığıma…
Şimdi siz haklı olarak merak edeceksiniz ormanlar kralı aslan kim, onunla yol yürümek isteyen yılanlar kimler?
Bizim de işimiz bu anlatacağız…Yazacağız… Hakkı haykıracağız dilimiz döndüğünce…
Evet aziz okurlarım… Siz de anladınız Ormanlar kralının Türkiye olduğunu ve eminim sizin de kafanızda yılanın ya da yılanların kimler olabileceğine dair bir sürü isim geçti… eyvallah herkes düşünmekte, fikir yürütmekte özgürdür. Zaten amacımız da bu… İnsanları düşünmeye sevk etmek. Daldıkları uykudan uyandırmak... Etrafında olup bitenleri fark etmesini sağlamak…
Türkiye’de yaşayan bir Kosovalı gazeteci olarak ben de bu hikâyeyi Türkiye-Kosova ilişkileri bağlamına ele alacağım…
Basit bir gazeteci olarak benim bildiğim bazı gerçekleri, 21 yüzyıla damgasını vuran, yeniden büyük bir süratle o büyük hedefe koşan Türkiye’nin bilmediğini düşünmek en hafif tabiriyle aptallık olur… Yani Kosova’da bir vatandaşın parmağı kanasa bile emin olun biz burada acısını hissedecek kadar yakınız… Sadece vatandaşlar açısından değil hükümetler açısından da bu böyle…
Yani kimse zannetmesin ki Kosova’da yapılan hiçbir iş Ormanlar kralı Türkiye’nin gözünden kaçıyor….
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisinin adeta öz kardeşi gibi gördüğü Kosovalıları hiçbir zaman unutmadı, unutmayacak… Kosova halkı da biliyorum ki Türkiye ve Türk vatandaşları için aynı şeyi düşünüyor…. Zaten halklar arasında genellikle sorun olmaz… Sorun daha çok birkaç kendini bilmez siyasetçinin “kimse fark etmiyor nasılsa” zannına kapılarak yürüttüğü yanlış politikalardan ya da o an ki politik gücüne dayanarak cebini doldurmak ve yakınlarını beslemek amacıyla yaptığı yürütme politikasından kaynaklanır.
Sonuçta ormanlar kralı aslan bir kez affeder ikinci kez affeder ama üçüncüde kesinlikle hikâyede olduğu gibi pençeyi çakar ve canını alıverir yılanın… Böylece yılanın aslanla yol yürüme çabası sonuçsuz kalır… Aslan kendi gibi düşünen ve yaşayanlarla yoluna devam eder. Bunu Türkiye’nin iç siyasetinde sıkça gördüğümüz gibi yakın bir zamanda Balkanlar siyasetinde de görebiliriz…
Kosova’nın çocuklarını alıp okutan…
Hastalarının masraflarını karşılayan…
Ve daha birçok hizmeti bilâ bedel yapan ve yapamaya da kendini mecbur, yaptıkça da mutlu sayan Türkiye zannediyor musunuz ki bu hizmetleri kendisi yapmış gibi etrafta caka satanları bilmiyor… Buna kargalar bile güler… Türkiye’nin istihbaratı dünyayı parmağında oynatacak kadar güçlü artık…
İsim vermekten hiçbir zaman çekinmedim… Ben haklı olduğum her davada Hakkı yanımda hissettim… Ama sizler zaten biliyorsunuz kimleri kast ettiğimi... Yakında ormanlar kralı pençeyi vurunca sağır sultan bile duyacak…
Beklemede kalın…
Fikirlerinizi ve yazmamı istediğiniz konuları mail adresime bekliyorum...
Türkiye yi ringlerde görecek miyiz bakalım….