BIST 100
10.857,17 -0,28%
DOLAR
42,4749 0,07%
EURO
49,1860 0,03%
GRAM ALTIN
5.668,58 0,59%
FAİZ
39,31 0,00%
GÜMÜŞ GRAM
70,72 0,77%
BITCOIN
87.839,00 0,96%
GBP/TRY
56,0040 0,14%
EUR/USD
1,1581 0,10%
BRENT
62,60 0,19%
ÇEYREK ALTIN
9.268,13 0,59%
İstanbul Açık
İstanbul hava durumu
15 °

Yeniden Tanımlansın Edebiyat

kose_yazisi

Edebiyat denildiğinde çoğunun aklına aydınlığa çıkan yol, ruhu yıkayan su, insanı güzele davet eden, gibi tanımlar geliyor. İyiye, güzele, doğruya götüren bir rehber sanılıyor. Oysa hiç öyle olduğunu düşünmüyorum ve edebiyatın bu tarafını -kendi adıma- görmedim. Bence edebiyat aydınlığa çıkmaktan çok, karanlığın kendisini yeniden okumaktır. İnsanı dışarıya çıkarmaz edebiyat; içeride kalmaya ve içeride başka gözlerle bakmaya zorlar. Bazen bir çıkış kapısı gibi görünür; ama o kapının ardındaki boşluğu da fark ettirir bizlere. Edebiyat, ışığa ulaşmak isteyenin yol haritası değil; karanlıkta kalmayı göze alanın pusulasıdır.

Bizler bir kitabın sayfalarını çevirirken çoğu kez kendi yaramıza dokunuruz. Teselli beklerken, aslında tesellinin ince bir sis olduğunu görürüz. Edebiyat kimseyi avutmaz; aksine avunma ihtimalini bozar. Ve asıl değerini tam da buradan alır. Çünkü bir metnin kalıcılığı, okurun huzurunu bozabilmesinde, onu kendi kör noktasına kadar eşlik edebilmesinde saklıdır. Bir şiir, bir roman, bir öykü; eğer insanı kendi içindeki loş odaya sokabiliyorsa, işte o zaman gerçekten edebiyattır, gerçek edebiyattır.

Şairler ve yazarlar, tarihe tarihçilerden daha sahici tanıklık eder. Tarihçiler belgelerle konuşur; arşiv diliyle, bürokrasi soğukluğu ile. Kayıtlara geçmeyen suskunlukları çoğu zaman es geçer tarihçiler. Edebiyat ise kayda girmemiş sesleri de duyar; kenara itilmiş yüzleri görür; görünmez kılınan acıları seçer. Tarih rakamları yan yana dizer; edebiyat o rakamların arkasındaki nefesi, teri, korkuyu ve gözyaşını kaydeder. Bu yüzden edebiyatın tanıklığı daha çıplak, daha insaflı, daha tarafsızdır.

Doğup büyüdüğü şehirden savaş sonrası sürülmüş bir ailenin mutfağında kalan boş sandalye, savaşın istatistiklerinden daha çok şey söyler/anlatır bize. Gece yarısı sessizliğinde evinden kapıyı çarpıp çıkan kadının sesizliği; bütün resmi raporların özetini taşıyabilir. Edebiyat bu ayrıntıları seçer; çünkü ayrıntı hakikatin saklandığı yerdir aslında. Büyük lafların değil, küçük izlerin/ayrıntıların peşine düşer. Orada, kimsenin işitmediği bir hece kadar hafif; ama bir çağın ağırlığı kadar yoğun gerçeklikler vardır.

Bugün -maalesef- vitrinde parlayan, hızlı tüketilen, bir sonraki trendle kolayca unutulan metinlerle karşılaşıyoruz. Okurunu teselli eden, ona haklı olduğunu söyleyen, okurun hatta yazarın bile rahatını bozmayan, kimseyi sarsmayan cümleler dolaşıyor. Edebiyat böyle olamaz. Edebiyat, konforu dağıtmak zorundadır. Okuru huzursuz bırakmayan, çağın kirini açığa çıkarmayan, maskeyi indirmeyen her şey, edebiyat değil, vitrine bırakılmış birer geçici süsten ibarettir.

Güzel cümleler kurmakla yetinen metinlerin değil; kendi güzelliğini riske atan cesur metinlerin zamana direndiğini hepimiz biliyoruz.

Yazarın ve şairin görevi yalnızca bireysel duyguları parlatmak değildir. Dilin içinden toplumsal yaraya varmak, kamusal suskunluğu kırmak, görmezden gelinen bölgeleri de haritaya eklemek gerekir. Bir şiirin kıyısına sinmiş toz, uzun bir göç yolculuğunu söylemeden anlatabilir. Bir romanın tek bir sahnesi, bir kentin bütün iklimini içeri çekebilir. Edebiyat işte burada etiğe yaklaşır; güzeli süslemek için değil, örtüyü kaldırmak için konuşur.

Edebiyatın yeniden tanımlanması gerekiyor bence. Tek bir tanım değil demek istediğim, her yazarın şairin kendine özgü bir tanımı olmalı.

Edebiyat, insanın kendi çağını susturamamasıdır. Ne kadar bastırılsa da hakikat bir yerden sızar ve kelimelerin içine düşer. Şairin tek bir dizesi bazen arşivler dolusu belgeyi hiç eder. Romancının toplumsal bir olaya bakışı, uzun bir dönemin ruh halini özetler bize. Öykücünün yazdığı kısa bir sahne, bir ülkenin hafızasında kalıcı bir izler bırakmaya yeter de artar bile.

Edebiyat aydınlık vaat etmez. Onun ışığı karanlığı yok etmez; karanlığın içindeki çizgileri görünür kılar. Çatlakları, kırıkları, gölgeleri seçmeyi öğretir bize. Belki de en çok buna ihtiyacımız var; aydınlık arzusunu diri tutarken, karanlığın içinde görmeye devam edebilme cesaretine. Pusula dediğimiz şey tam olarak budur; yönü gösterir ama yolu yürümek bize kalır. Edebiyat da böyledir; kapıyı açmaz, kapının ardındaki havayı hissettirir.

Edebiyat, insanı dışarı taşımaktan çok, içeride durmanın ağırlığına alıştırır. Orada yeni bir göz ister; daha dikkatli, daha sabırlı, daha vicdanlı bir bakış. Bu bakış oluştuğunda aydınlık zaten yerini bulur. Çünkü aydınlık, karanlığın reddi değil; anlaşıldığı andaki halidir. Edebiyat işte o anı mümkün kılan, karanlığı okuyabilenlerin elindeki en güçlü pusuladır.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.
Hanifi Doğandemir 02.09.2025 16:36

Sayın Sûreyya Hocama yorumu na/ analizi ne, katılmamak elde değil.
Ders kitaplarına girmesi gerektiğini dûşûnûyorum.
Sade anlaşılır bir dil kullanmak ile beraber, realist düşünceye sahip, Tûrkiye sesi duyulmadı gereken kişiliklerden bir.
Saygı ve selamlar

Yanıtla