BIST 100
10.720,36 -0,06%
DOLAR
41,8190 0,19%
EURO
48,6128 0,45%
GRAM ALTIN
5.404,54 1,25%
FAİZ
40,01 -0,25%
GÜMÜŞ GRAM
67,45 1,90%
BITCOIN
110.362,00 -3,48%
GBP/TRY
55,8959 0,45%
EUR/USD
1,1619 0,48%
BRENT
62,73 -3,82%
ÇEYREK ALTIN
8.836,42 1,25%
İstanbul Kısa Süreli Hafif Yoğunluklu Yağmur
İstanbul hava durumu
15 °

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE ÇANAKKALE SAVAŞI

kose_yazisi

İnsanoğlu, dünyaya adım attığından bu yana sürekli savaşmış. İlk Hz Âdem’in oğulları Hâbil ve Kâbil arasında başlayan bu didişme, bu gün dahi sürmekte. Kayıtlı 3000 yıllık insanlık tarihinin sadece 240 yılında barış hüküm sürmüş. Onun dışında savaşlar hep hayatımızda. Ama çok az savaş vardır ki öncesi, sonrası ve etkisiyle insanlık tarihine çok büyük damgalar vursun. İşte bugün, bu kategorinin en önemli savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşı’nın bilinmeyen yönlerini hep beraber ortaya koymaya çalışacağız.

Çanakkale Savaşının büyüklüğünü anlamak için öncelikle bazı sayısal göstergelere dikkat çekmek gerekir. Bir savaş meydanında rastgele atılan iki merminin havada çarpışarak birbirine kaynaması “600 milyonda 1” ihtimal ve Çanakkale’de bunun yüzlerce örneği var. Yapılan araştırmalar Çanakkale’de metrekare başına 6000 mermi düştüğünü ve bu durumun yapılan savaşlar arasında açık ara en yükseği olduğunu ortaya koymuş. Ve yine metrekare başına 4 cansız asker bedeni oranı da Çanakkale Savaşını dünyanın en ölümcül savaşı yapıyor. Özellikle Türk tarafında şehitlerin yaş aralığı 15 ilâ 42. Dönemin üniversitesi olan Darül Fünûn, son sınıf tüm öğrencileri şehit olduğu için o yıl mezun veremez. 17 yaşında cepheye giden Sivas Lisesi'nde öğrenciler okuldan ayrılırken, hocalara hitaben tahtalara; “Hocam biz Çanakkale'ye gidiyoruz, hakkınızı helal edin” diye yazarlar. Savaşa giden öğrencilerin tümünün şehit olması nedeniyle 1915'te Sivas Lisesi'nde bir tek öğrenci mezun olamaz. O yıl Tıbbiyeye kaydolan birinci sınıf öğrencilerin tümü cephede şehit olur ve 1921 yılında Tıbbiye hiç mezun veremez. Savaşta kurulan birliklerin çoğunun üniversite ve medrese öğrencileri olması sebebiyle Çanakkale Savaşı’nın bir diğer adı da Subaylar Savaşı’dır.
Yeri gelmişken benimde düştüğüm bir hatadan söz edeceğim. Bazen düğünlerde çalan ve oynayarak eşlik ettiğimiz “Hey onbeşli, onbeşli” türküsü. İşte bu türkü, Çanakkale Savaşı üzerine yakılmış son derece acıklı bir türküdür. Savaşın ilerleyen zamanlarında 1899/90 doğumlular sefere çağrılır. Bu kuşağın doğum tarihi, o tarihte kullanılan Rumi takvimde 1315 yılına tekabül ettiği için “Onbeşli” olarak adlandırılırlar. Yani göbek atarak oynadığımız türkü, Çanakkale Savaşında can veren askerleri anmaktadır, lütfen unutmayalım. Meşhur “Çanakkale İçinde Vurdular Beni” türküsünün de Kastamonu yöresine ait olduğunu de hemencecik şuraya iliştirelim. Galatasaray’ın 23, Fenerbahçe’nin 5 ve Beşiktaş’ın 2 futbolcusunun da Çanakkale cephesinde şehit düştüklerini eklemeden geçmeyelim. Şehitlerin bazılarının İstanbul ve diğer yakın şehirlerden gelen kadınlar ve ilkokul öğrencileri tarafından defnedildiği gerçeği savaşın bir diğer acı ayrıntısı olarak kayda geçmiş. Çanakkale Savaşı hava, kara, deniz, denizaltı ve yeraltı olmak üzere tam 5 fiziksel ortamda savaşılan tarihteki ilk muharebe olarak ta kabul edilmiştir. İşte böyle bir savaştır Çanakkale. Sonuçları sadece savaşın tarafların değil, tüm dünyanın tarihini değiştirir. Müttefiklerden destek alamayan Çarlık Rusya’sı dağılır ve Rusya komünizm hâkimiyeti altına girer. Çarlık Rusya’sının yıkılması sonrasında kurulan Sovyet Rusya’nın yayılma politikası ile başta Çin olmak üzere birçok devlet bu yeni gücün etkisine girer ve günümüzün iki kutbunun ilk tohumu Çanakkale Savaşı ile atılır. En önemli sonuçlarından biri de ANZAC olarak bilinen Avustralya ve Yeni Zelanda halklarında milliyet bilinci oluşur ve bağımsızlıklarına giden yol Çanakkale’de başlar. Yeri gelmişken ANZAC kelimesinin ilginç hikâyesini de anlatalım. Bu coğrafyadan toplanan askerler öncelikle Mısır’da bir araya getirilir ve burada kayıtları tutulurmuş. Bu işi yapan kâtip sürekli olarak “Australia and New Zealand Army Company” yani “Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği” yazmaktan sıkıldığı için bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını bulmuş, bu kısaltma da dünya tarihine geçmiş. Çanakkale Savaşı’nın dünya tarihinde eşsiz bir ismi daha var. “The Gentlemen’s War” yani “Centilmenler Savaşı”. Bu özellik ile Çanakkale Savaşı, düşmanın tabiri ile “Gallipoli War”, dünyanın en fantastik ve en özel savaşı olur. Nasıl mı? Gelin başlayalım.
Öyle bir savaş düşünün ki, taraflar birbirlerini öldürmek için siperlerde süngü süngüye mücadele etsin. Ama savaş aralarında birbirine, elindeki sahip olduğu tek yiyeceği ikramlarda bulunsun ve karşı tarafı yücelten şarkılar, şiirler söylensin. Her iki tarafın birbirine sonsuz saygı ve sevgi gösterdiği, ama bir o kadar da ölümcül olan başka bir savaş duydunuz mu hiç? İsterseniz, cepheden yansıyanlarla olayı daha da net kavrayalım. McAllester isimli Yeni Zelandalı bir askerin mektubuna göz atalım önce. “Bize, Türkler ölüleri dahi yiyen aç ve vahşi barbarlar olarak anlatılmıştı. Ondan dolayı onları (küçümseme sıfatı olan) “Abdül” olarak çağırıyorduk. Ama Türklere hiç bir düşmanlık hissi beslemediğimin farkına vardım. Aslında hiç birimiz beslemiyorduk. O artık bizim için kahraman “Johnny Türk” veya “Joe Burke” idi. Yani adeta bir dert ortağı olmuştu”. Bir başka ANZAC asker olan Charles Bean ise hatıratında; “Üç hafta kadar önce Türklerin üç günlük bir bayramları vardı. Bizim siperlere, silinmez kalemle ve aceleyle üzerinde şunlar yazılı iki paket sigara attılar: “Alın afiyetle için, kahraman düşmanlarımız”. Karşılığında biz de onlara konserve ve sığır eti yolladık. Paketi, üzerinde “Sığır bifteği istemeyiz” mesajı yazılı olarak geri yolladılar. Sonrasında marmelat gönderdik. Çok teşekkür ettiler” diyordu. Savaş her iki taraf içinde ağır kayıplara mal oluyordu. Bazen açıkta kalan asker cenazelerinin oluşturduğu kesif koku, bırakın savaşmayı, nefes almayı dahi imkânsız kılıyordu. Bundan dolayı sık sık ateşkes ilan ediliyor ve cephedeki ölülerin defni ve yaralıların tahliyesi sağlanıyordu. İki tarafın askerleri o gün arkadaşlık yapıyorlar, birbirlerine sigara, yiyecek ve tespih, yüzük, rütbe gibi ufak tefek hediyeler veriyorlardı. Bu konu hakkındaki gözlemlerini sonradan paylaşan bir ANZAC subayı “Hayatımda 2 saat öncesinde birbirini boğazlamaya çalışan iki insanın, cenazeleri toplarken birbirine su, sigara ikram edip terini sildiği bir başka savaş anı hatırlamıyorum” demiştir. Aynı manzarayı gören bir Türk Subayı ise “Bunu gören insanın âlimleşeceğini, bir zalimin de insanlaşacağını” ifade etmiştir. Cephede yaşanan son derece dramatik bir olayı paylaşayım. Siperler birbirine yakın. Konuşulanlar dahi duyuluyor. Bir akşam ANZAC siperlerinde, gitar eşliğinde şarkılar söylenir. Şarkının bitiminde Türk siperlerinden alkışlarla karşılık gelir. Sonrasında Türk siperlerinde yanık sesli bir asker güzel bir türkü patlatır. Karşı siperler çılgınca alkışlar. Sesi öyle etkileyicidir ki her gece düşman siperlerinden gelen yazılı kâğıt bu türkünün söylenmesini ister. Aradan birkaç gün geçer tekrar istek yapılır ancak türkü okunmaz. ANZAC tarafından bir kâğıda “Kaç gündür istediğimiz halde, o güzel şeyleri neden söylemiyorsunuz?” yazıp atılır. Bizimkiler alıp okurlar ve cevap yazarlar. “Çünkü siz, 3 gün önce o güzel sesli askerimizi vurdunuz”. İşte o an ANZAC siperlerinde gözyaşlarının sel olduğundan bahsedilir. İşte böyle bir savaştır Çanakkale.
🐫Bu topraklarda destansı bir savaş yaşanırken on binlerce kilometre uzakta yaşanan başka bir destandan bahsedeceğim size. İngilizler 1912’de Hindistan’ı işgal eder. Yardıma gönderilen Osmanlı Askerlerinden 40’ı esir düşer ve İngiliz gemilerinde çalıştırılır. Bu gemilerden biri Avustralya’ya demirlediğinde Maraşlı dondurmacı Abdullah ve Mehmet, ne yapar eder gemiden kaçar ve Avustralya’da bir hayat kurar. Gel zaman git zaman Avustralya hükümeti Osmanlıya savaş ilanı eder. Ülkenin dört bir yanından ANZAC askerleri toplanıp, ellerine silah verilir. Trenlerle limana taşınır ve oradan gemilerle Çanakkale'ye gönderilir. İşte o dönemde Avustralya'da bulunan bizim iki Maraşlı dondurmacı önce valiye çıkıp yalvarırlar. “Biz Osmanlı Türküyüz. Ülkemize savaş ilan ettiniz, asker gönderiyorsunuz. Biz de kendi ordumuza katılmak istiyoruz ama imkânımız yok. Şu ANZAC’ları taşıdığınız gemilere bizi de koyun. Çanakkale'ye vardığımızda gemiden atlarız, yüzerek Osmanlı siperlerine çıkarız. Ne olur bu iyiliği bize yapın”. Vali çok duygulanır. Ama böyle bir şey yapmaya imkân yoktur, talepleri reddedilir. Çaldığı tüm kapılarda sonuç alamazlar. “Mademki bizi götürmüyorsunuz. O halde, halifemiz adına biz de burada Avustralya Hükümetine savaş ilan ediyoruz” derler. Herkes güler geçer. Bir gün askerleri limana taşıyan bir tren hareket halindeyken, bir dondurma arabasının rayları kapatmış olduğu görülür. Tren durur. Tam o sırada bombalar patlar. Tren devrilir. Sipere yatan iki Türk, ellerindeki silahları ile devrilen treni tarar. Her biri şehit düşene dek yüzlerce askeri öldürür. Avustralya Hükümeti bu kahramanlığı, adlarına oraya diktiği abide ile ölümsüzleştirir. O abideyi yerinde görmek inşallah nasip olur bana. Çok isterim.
Çanakkale’de günümüz dünya siyasetini direkt etkileyen son derece önemli bir olay daha yaşanır, ancak çoğunlukla bilinmez. MS 70 yılında Kudüs’e giren İmparator Titus komutasındaki Roma Ordusu, Yahudi ordusunu imha eder. Bu tarihten itibaren tam 1845 yıl boyunca herhangi bir Yahudi asker ya da ordusunun bahsi geçmez. Ta ki 23 Mart 1915 tarihinde Mısır’da kurulan Asuri Yahudi Mülteci Katır Birliği’ne kadar. 737 er, 5 İngiliz ve 8 Yahudi subay ile 20 at ve 750 yük katırından oluşturulan bu birlik; 1915’te Süveyş Kanalındaki savaşta Türklerden ele geçirilen tüfeklerle silahlandırılır. 17 Nisan 1915 günü, iki İngiliz gemisiyle Mısır’dan Çanakkale Cephesi’ne sevk edilen Yahudi Katır Bölüğü, Türklerle savaşmak üzere 25 Nisan 1915 günü Gelibolu’ya çıkar. Gelibolu’ya ayak basan ilk Yahudi askeri birliğinin yakasında sarı renkli Davut Yıldızı motifli birlik arması vardır. Savaşta pek bir varlık gösteremez. Her zamanki gibi kaçak güreştiklerinden en büyük kaybı katırlar verir. 47 ölü. Ama durun. Esas bomba şimdi geliyor. Savaştan sonra İngiltere, yaptıkları bu üstün(?) hizmetin karşılığı olarak, 2 Kasım 1917 tarihli ünlü Balfour Deklarasyonu’yla Yahudilere Filistin topraklarında ilk yerleşim hakkını tanır. Bu olay, kutsal topraklarda yüzlerce yıl sürecek olan kan ve gözyaşı dolu sorunlar yumağının başlangıcını oluşturur. İşte bu birlik, bugünkü İsrail ordusunun kurulmasının ilk adımını oluşturmuştur. Bu askeri birlik; yaklaşık 2000 yıldan bu yana Yahudi tarihinin “bir savaşa katılan ilk askeri birliği” olmuştur. Ayrıca yapılan bu ittifak, insanlık tarihinde Hıristiyanlık ve Yahudilik arasında kurulan ilk ittifak olarak bilinir.
Çanakkale ruhunun önemini anlatan bir hatıra ile sohbetimizi sonlandıralım. Hatıra, ANAP dönemi Milli Eğitim Bakanlarından Vehbi Dinçerler’e ait. Dinçerler başkanlığındaki Türk Heyeti ile Japon heyeti, Japonların milli değerler üzerine kurulu olan eğitim sisteminin püf noktaları üzerine toplantı yaparlar. Dinçerler sorar. “Siz çocuklarınıza nasıl tarih şuuru veriyorsunuz?”. Japonların cevabı “Biz onları Hiroşima'ya götürüyoruz. Çalışmazsanız durum bu. Çalışırsanız işte bizim fabrikalarımız diyoruz”. Dinçerler tekrar sorar. “İyi ama bizim atom bombası atılmış Hiroşima gibi yerimiz yok. Nasıl yapacağız ki?”. Japonların cevabı kan dondurucudur. “Sizin işiniz bizden daha kolay. Sizin Çanakkale’niz var. Çanakkale'ye götürün, yokluk içinde nasıl bir varlık mücadelesi verilir gösterin”. İşte bu aklı bize Japonlar vermiştir. Özetle, “Çanakkale sadece bir yer değil, bir ruhtur”. Böylesi büyük bir savaşı bir daha yaşamamak ve Çanakkale ruhunu hakkıyla özümseyip anlamak ve anlatabilmek ümidiyle, hepinize sevgiler, saygılar.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?