
Etimolojinin Büyülü Dünyası:
Gündelik Hayatımızda Duyduğumuz Kelimelerin İlginç Kökenleri (1)
Sevgili dostlar hepinize tekrar merhabalar. Bugün sizlerle etimolojik bilgiler paylaşmak istiyorum. Etimoloji, benim çok sevdiğim bir konu. Malumunuz, binlerce yıl dünyanın birçok coğrafyasına hükmetmiş, doğal olarak birçok kültür ve medeniyetle iç içe olmuş milletiz. Bu etkileşim kültürün birçok alanında olsa da, dil üzerinde kendini çok daha fazla göstermiş. Birçok dile Türkçe kelime vermişiz. Bu arada yeri gelmişken dilinde en fazla Türkçe kelime olan millet kimdir diye sorsam ne dersiniz? Cevaplarınızı duyuyor gibiyim. Azerice? Özbekçe? Bulgarca? Hayır, hiçbiri değil. Cevap oldukça şaşırtıcı “Sırpça”. Sırpçada dokuz binin üzerinde Türkçeden geçen kelime saptanmış. Türkçeye de en fazla kelime, Arapça ve Fransızca dillerinden kelime girmiş. Rutin pratikte kullandığımız bazı ilginç kelimelerin eğlenceli kökenleri ile baş başa bırakacağım sizleri. Hemen başlayalım isterseniz.
*İlk kelimemiz Grev. Bildiğimiz üzere belki de dünyanın en protest milletidir Fransızlar. Küçük büyük demeden hoşnutsuzluklarını dile getirmekten geri durmazlar. En ufak olayda hemen ayaklanırlar Paris'te protestoların yapıldığı Sen Nehri kıyısındaki çakıllı alanda toplanmak için birbirlerine "À la Grève!” yani “Haydi, kumlara!” derlermiş. “Grève” zamanla protesto eyleminin adı haline gelmiş. Biz de bu kelimeyi olduğu gibi “Grev” olarak almışız.
*Bazı kelimelerin çıkış noktası çok enteresandır. İşte örneği. Yıl 1770. İngiliz kâşif James Cook uzaklardaki Avustralya kıtasına ilk kez varan ekibin başındadır. Karaya ayak basınca yanındaki yerel tercüman ile çevreyi dolaşır. Karşılarına hayatlarında ilk defa gördüğü karnında kesesi olan son derece ilginç bir hayvan çıkar. Merak edip yerel tercümana sorar. “Bu nedir?” Aldığı cevap “Kangoroo” olur. Çok teşekkür eder ve yoluna devam eder. Eski kıta Avrupası için hayvanın ismi o andan itibaren “Kanguru” olur. İşin ilginç kısmı şu ki yanındaki Aborjin Yerlisi aslında kendi dilinde “Bilmiyorum” demiştir. İşte bu yanlış anlaşılma, masum hayvanın isminin bu şekilde isimlendirilmesine yol açmıştır.
*Sizin de bildiğiniz üzere Avrupa kahvaltılarının olmazsa olması kruvasandır. Yani bildiğimiz “Ayçöreği”. Asırlarca devam eden savaşlar nedeniyle Türklerle sıkı fıkı olan Avrupa, ilk onlarda gördüğü yumuşacık, pamuk gibi olan ayçöreğini çok sever. İlk olarak Avusturyalılar tarafından devşirilir. İsmini de ayçöreğini andıracak şekilde hilale benzeyen şeklinden dolayı Fransızca hilal anlamına gelen ve bugün kruvasan olarak okunan “Croissant” koyarlar. Bu günümüzde de aynen devam etmekte.
*Bir kelime de Arapçadan gelsin. Hayatlarında çok önemli rol oynadığı için, Arapça fillerin önemli bir kısmı develerle ilintilidir. Şimdi size bahsedeceğim kelime de bunlardan. Develerin çok sevdiği, çölde yetişen ama bolca dikeni olan bir bitki vardır. Bu bitkinin adı “Harese”. Çölün su ve tuz kaybına yola için ikliminde kısmen tuzlu olan bu bitki, devenin çok hoşuna gider. Ama gel gör ki bu bitkiyi yedikçe kalın dikenler dil ve yanağını delerek kanamaya başlar. Tuzlu ve ılık kan çok hoşuna gider. Daha çok yer ve yedikçe daha çok kanar. Bu şekilde tüm kendi kanını içip ölene dek bitkiyi yiyebilir. İşte bu durum bizim “kişisel haz ve menfaat uğruna kendini yok etmecesine çabalama” anlamına gelen “Hırs” kelimesinin etimolojik kökenini oluşturur. Hırs yapan anlamındaki “Haris” kelimesi de bu köktendir.
*Yeri gelmişken bir başka Arapça kelimeden bahsetmeden geçmek istemiyorum. “Feres” kelimesi Arapça “At” anlamına gelmekte. Atların bir gözü 180 dereceye kadar, her ikisi toplamda 350 derece yani hemen hemen tama yakın görüş açısına sahip. Sadece arka alanda 10 derecelik bir kör noktaları var. Bundan dolayı olaylara çok geniş çerçeveden bakabilme yeteneğine bu kelimeye ithafen “Feraset” denmekte. Sizce de son derece ilginç değil mi?
*Günümüzde kullanmış olduğumuz “Cehennem” kelimesi, Yahudilerin dili olan İbranicede “Sonsuz ateş” anlamına gelen “Hinnom” ve “Vadi” anlamına gelen “Ge” kelimelerinden oluşmuştur. Yani cehennemin, “Sonsuz Ateş Vadisi” anlamına gelen ve İbraniceden geçen bir kelime olduğunu söyleyebiliriz.
*Hızla değişen teknoloji ve hayat şartları, ihtiyaca istinaden üretilen yepyeni materyalleri kullanımımıza sokmakta. Ve doğal olarak bunların isimlendirilmesi de ayrı bir sorun teşkil etmekte. Bu durumun dil pratiğimize kazandırdığı bir tabir var. “Melez Kelime”. Birleştirilecek iki kelimenin genellikle ilk heceleriyle oluşturuluyor. Örneğin “Suni Tahta” “Sunta” olarak, “Daktilo Silgisi” “Daksil” olarak, “Geri Zekâlı” “Gerzek” olarak ve “Kan Kardeşi” ise “Kanka” olarak yeniden türetilmiş kelimeler.
*Bazı kelimeler var ki etimolojik kökenini yanlış kullanmaktayız. İlk örneği uzuv yaralanmalarında kullandığımız “Gazlı Bez”. Ben de küçükken içerisinde gaz olan bir bez hayal ederdim ama kelimenin kökeni “Gazze Bezi”. Yani Gazze kökenli bir bez. Sonrasında Fransızcaya “Gauze” olarak geçmiş. Ve biz bu haliyle almışız. İşte şu an etnososyolojik bir eleştiri yapılmasının tam yeri ve zamanı. Türkçeyi Fars ve Arapça kelimelerden kurtarmaya çalışırken maalesef Fransızca ile doldurmuşuz, haberimiz olmamış.
*Yanlış kullandığımız bir diğer kelime ise “Kudret Narı”. Yani ilahi bir güç tarafından kudret gibi olağanüstü bir özelliğe sahip meyve olarak bilirdik. Ama işin aslı hiç te öyle değil. Kelimenin kökeni “Gudde Narı” yani .”Salata Narı”.
*Özellikle hamiler bayanların olur olmaz zamanda olur olmaz gıdalar istemesini “Aşermek” olarak biliyor ve kullanıyoruz. Ama aslında kelimenin kökeni “Aş Yermek”. Yani yemek seçmek. Zamanla bu kelime de bugünkü kullandığımız şekline evrilmiş.
*Günümüzde sıkça kullandığımız “Gebe” ve “Gebermek” sözcüklerinin ortak kökene sahip olduğunu biliyor muydunuz? Ölüm gerçekleştikten sonra bakterilerce üretilen ve çürümeyi gösteren gazların etkisiyle cesette şişme meydana gelir. İşte bu şişme, Orta Asya Türkçesinde “Gebermek” olarak adlandırılır. Yine aynı şekilde taşıdığı bebek nedeniyle karnı şiş olan anne adayı, tam da bu nedenden dolayı şiş anlamında “Gebe” olarak söylenir.
*Sizleri daha fazla sıkmadan, anlamını yeni öğrendiğim ilginç bir kelime ile bu haftaki sohbetimizi sonlandıralım. Kelimemiz “Kerpeten”. Kelime, Arapçadan dilimize girmiş bir “İsm-i Tesniye” yani ikileme kelimesi. Yani her iki ebe (aile büyüğü) anlamına gelen “Ebeveyen” gibi. “Kelb” Arapça “Köpek” anlamına geliyor. Bu sözcükten türeyen “Kalba” ise “Köpek dişi” demek. Doğal olarak ta “Kalbateyn” yani bugünkü dile evrilmesi ile “Kerpeten”, “İki köpek dişi” anlamına geliyormuş. Hiç böyle olabileceğini düşündünüz mü?
📍 Son Söz: Dil, Hafızadır. Daha önce bahsettiğim üzere Etimoloji son derece sevdiğim ve derya deniz konu. Her kelime, geçmişten bugüne bir iz, bir hikâye taşır. Kelimelerin kökenine indikçe sadece sözcükleri değil, bir medeniyetin yaşam biçimini, inançlarını, alışkanlıklarını ve hayal gücünü de keşfederiz. Etimoloji, sadece dilbilim değil, aynı zamanda bir tarih ve kültür okumadır.
Bir başka yazıda daha farklı kelimelerin peşinden gitmek üzere, kelimelerle kalın, esen kalın.
Saygı ve selamlarımla,
Harika bir konu seçmişsin. Çoğunu yeni öğrendim. Teşekkürler.