Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, sözleşmeli tarım uygulamasının üreticiyi mağdur ettiğini belirterek, “Bozuk düzende çağlam çark olmaz. Bu sözleşmeli tarım düzeni bozuktur. Bunun baştan aşağı yeniden düzenlenmesi gerekir” dedi.
Bursa Karacabey’de domates üreticileri ile salça fabrikası arasında mahkemeye taşınan anlaşmazlık meydana geldi. Çiftçilerle sözleşme imzalayan ve sözleşmeye göre çiftçilere avans, gübre ve fide desteği sağlaması gereken salça fabrikası sözleşmeye uymadı. Bunun üzerine üreticiler de ürünlerini başka firmalara sattı. Salça fabrikası ise üreticileri sözleşmeye aykırı davrandıkları gerekçesiyle dava etti. Fabrika üreticilerden 5 ile 10 milyon lira arasında değişen tutarda para talep ediyor.
Davanın görüldüğü Karacabey Adliyesi’ne giden ve üreticilere destek olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, burada kısa bir konuşma yaptı.
Siyasal iktidarın ‘sözleşmeli tarım’ uygulamasının üreticiyi mağdur ettiğini belirten Sarıbal, “Sözleşmeli tarım ile sözleşme karşılığı ürettiğiniz ürünü bir firmaya veriyorsunuz. Burada konu olan şey domates. Sanayi domatesi, salçalık. Yıllardır bu bölgede bu yapılıyor. Ama görüyoruz her sene değişik sorunlar yaşıyoruz. Sözleşmeli tarım artık kanayan bir yara olarak karşımızda durmaktadır. Aşağı yukarı her yıl sanayi domates sürecinin ekiminden, sözleşme tarihinden, hasat ve hasat sonrasına kadar sürekli değişik problemler ile karşılaşıyoruz. O zaman bizim, bu sözleşmeli tarım denen mekanizmayı gözden geçirmemiz gerekiyor” dedi.
Sözleşmeli tarımda üreten ve üreticinin ürününü alan olmak üzere iki taraf olduğunu kaydeden Sarıbal, firmaların sözleşmeyi çok iyi bildiğini ancak üreticinin konuya hakim olmadığını aktardı. Sarıbal, şunları söyledi:
ÇİFTÇİ ÖRGÜTLENMELİ
“Hangi firma olursa olsun, alıcı firmalar sözleşmenin bütün maddelerini sonuna kadar hakim. Ne istediklerini biliyorlar. Ama karşı taraf yani çiftçimizi, köylümüz, sözleşmenin değil bütününü bir tek sayfasını bile okuyup oradan hukuki bir sonuç çıkarabilecek durumda değil. Dolayısıyla sözleşmeler iki taraflı imzalanmasına karşın, bir taraf sözleşmenin bütününe hakim, bir tarafsa sözleşmenin içeriğini en basit değimiyle bilmeyerek imza atmaktadır. Burada temel sorun bu sözleşmenin tarafı olan bir alıcı taraf, öbür tarafta çiftçinin örgütlü olmaması, sahibinin olmaması, hukuki ve ekonomik bir denetimden o sözleşmenin geçmemesi.
Çiftçi örgütlerine görev düşmekle beraber, çiftçinin de bir an önce tekrar örgütlenmesi ve örgütlülük içerisinde bu sözleşmenin sahici tarafı olması gerekir. Eğer bu sözleşmenin sahici tarafı olamazsa sözleşmede ne yazdığını sayfa sayfa inceleyip neye imza attığını bilemezse elindekini avucundakini kaybeder. Alın teriyle, emekle, tırnakla kazıdığımızın üstüne, – oradan zaten bir şey kazanamadığımız gibi – buradan da tekrar elimizdeki, avucumuzdaki evimizi barkımızı her şeyimizi almaya kalkan bir durum var.
TAHHÜDÜNÜ YERİNE GETİRMEYEN FABRİKA ÇİFTÇİYİ MAHKEMEYE VERMİŞ
Domates üreticilerimiz bir sözleşme imzalamışlar, ilgili firmayla. Bu firma avans sözü vermiş. Fide sözü vermiş. Gübre sözü vermiş. Fakat ne avansı ne fideyi ne gübreyi, herhangi birini karşılamamış. Hatta bazı üreticilerimiz hasada bir ay iki ay kala fabrika taahhütlerini yerine getirmediği için onlara protesto göndermiş. Fakat hasat dönemi bitmiş, hasat bittikten sonra hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşmışlar. Bir grup üreticiye bir senetle alacak davası açılmış. Ve bu davalar ciddi rakamlar. Tam rakamı bilmiyoruz. 5 ile 10 milyon, yani eski parayla 5 ile 10 trilyon arasında bir rakam.
Alıcı firma 33 kuruştan önce anlaşma yapmış. Sonra 43 kuruşa çıkarmış kilogram fiyatını. Ama senetler 65 kuruştan, 67 kuruştan, 70 kuruştan işleme girmiş. Dolayısıyla çiftçiden bugün 5 ile 10 milyon TL para talep edilmekte.
Fabrika taahhüdünü yerine getirmemesine rağmen çiftçinin bu sözleşmede tek taraflı olarak ‘fabrika taahhüdünü yerine getirmedi dolayısıyla ben ürünümü kendi tohumumla ektim, kendi fidemi yetiştirdim, kendi gübremi attım, kendi ilacımı attı, kendi masraflarımı karşıladım’ diyerek, başka bir firmaya, başka bir fabrikaya satmış, teslim etmiş.
Şimdi sorun şu, bu sözleşmenin içinde, çiftçi farkında olmadan, bir senede imza atıldığı söyleniyor. Öyle bir senet ki 5 değişik kalem ile yazılı. Yine, fabrikanın taahhüdüne uymadığına ilişkin çiftçinin protestosu var. Yine, eğer bu sözleşmenin içinde bir senet varsa ki çiftçi bunu bilmiyor, o senet bir teminat senedi olması gerekir ve sözleşmeye dayalı bir dava açılması gerekir. Ama bir çiftçimiz onu tespit etmiş ve sözleşmeye dayalı davasını açabilmiş. Ama diğer üreticilerimize kambiyo senedi şeklinde yani nakit alacak verecek şeklinde işlem konmuş çiftçi direkt borçlu görünüyor. Bu resmen bir aldatma. Resmen bir hülle. Açıkça olmayan bir parayı talep etme gibi bir durum.
ALDIĞI ÜRÜNÜN PARASINI VERMEYEN FABRİKA
Diğer bir konu, aynı firma, aynı yapı, bu taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen, üreticiden aldığı ürünlerin parasını hala ödememiş.
Diğer bir konu, açılan davalara karşı, üretici teminat yatırıp avukat tutamadığı için ne yazık ki zorunlu yeni bir sözleşme yapmış. Bu fabrikaya ürününü vermek koşuluyla bir miktar senetler geri alınmış, fabrika yaptığı bu dayatmadan kısmen geri adım atmış. Şu anda öyle görünüyor. Ama gelecek yıl o üreticiler, o üretecekleri domatesin fiyatının ne olacağını bilmiyorlar. Karşılığında ne olacağını bilmiyorlar. Nasıl bir ödeme dengesi olacağını bilmiyorlar. O domatesleri nasıl yetiştireceklerini de bilmiyorlar. Hakikaten koşullar ne olacak onu da bilmiyorlar. Yani gelecek yıl da fabrika tarafından ipotek altına alınmış görünüyor. Bu kadar açık bu kadar net.
ADALET İSTİYORUZ
Dolasıyla ortada ciddi bir mesele var. Ciddi bir sorun var.
Ben, üretici birliklerini, ziraat odalarını, bu konuda sözü olan, dili olan, mesleği olan herkesi göreve çağırıyorum. Elbette, burada adaleti de göreve çağırıyorum. Adaletin kapısının önünde adalet istiyoruz. Çünkü üreticilerimiz mağdur, çünkü üreticilerimiz perişan, sahibi yok, adaletin, gerçek sahiplerine adaleti teslim etmelerini, onların haklarını korumasını bekliyoruz.
Bu anlamda,
1- Başta sözleşmeli tarımın tekrar gözden geçirilmesi,
2- Çiftçilerin bir an önce örgütlenip sözleşmeleri hukuki süreçten ve ekonomik süreçten geçirdikten sonra imzalaması,
3- Eğer anında yerine getirilmeyen taahhütler varsa derhal hukuki boyutuyla tepki verilmesi, itiraz edilmesi ve dolasıyla böyle durumlara, böyle ortamlara bir daha düşülmemesini bir kez daha kamuoyuyla paylaşmak isterim.
Bozuk düzende sağlam çark olur mu, olmaz. Bu sözleşmeli tarım düzeni de bozuktur. Bunun baştan aşağı yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Burada görülen dava için de hakimlerin, savcıların önce bilime, önce hukuka ve adalete, sonra, bu ülke insanının, çiftçisinin göstermiş olduğu bu zahmete bu emeğe karşı vicdanlı davranmaları talebimizdir.”