Felaket senaryosu ile komplo teorisinin ince çizgisinde gezmeyeli çok oldu, ‘İkna edemiyorsan kafasını karıştır’ diyen heriflerin, ‘ikna edemiyorsan ikna odasına alalım’ fikrini milli ideolojiye entegre etmeye çalıştıkları günleri de geride bıraktık.
Cemal Kaşıkçı olayında, adamın Amerikan Ajanı olduğunu bilenler; Anti Türk (ki bu şahıs zamanında ‘Türk diye bir ırk yok’demişti) Yasin Aktay ile ne işi vardı? Beyrut’ta yapılması planlanan olay, nasıl oldu da İstanbul’a ihale edildi? Sezar’ı Brütüs’ün arkasından hançerlediğini bilmiyor olamayız. Ve yine biliriz ki en çok dalkavuk nerede ise en çok hain oradadır.
Zamanında sağcısını da solcusunu da İslamcısını da kafalayabilen Gladio’ya kadar geldik, Kuşçubaşı Eşref Sencer’in Lawrence’e attığı kazıktan.
Münbiç ile Mümbiç’in farkını iklab’dan geldiğini bilmeyecek kadar coğrafyaya uzak oldukça; kanılarımız varsayımlarımızın ötesine geçemeyecek. Sahi ne kadar çok benziyor ‘ikbal’ ile ‘iklab’ birbirine değil mi? ‘Bürokratların partizanlığı yetersiz kaldığında , partizanların bürokratlaştırılması’ na dair bir betimlemeden öteye gitmiyor borazanların tiranlara övgüleri fakat elbet üflenecek o sur…
Belli olmayan tek şey Amerika ile hasım ya da hısım olduğumuz mudur; İran’ın turnusolluğunda?

Tahterevalli ile gittikleri en kısa mesafelerden bize yazdıkları mektuplarda, tasarruf diyorlar. Son üç-dört dönemdir, bakanlık yapmışların eşlerinin elmas pırlantalarını toplamayı ve devlet hazinesine katmayı tavsiye ediyoruz biz de halk olarak…
Köstebekleri sırtına alıp, ‘eşref-i mahlukat’ diye halka tanıtan siyasi liderler, liderlerimiz… Sorumluluğun yükünü üstlenmeyen herifleri, insiyatifin zirve noktalarını işgal etmelerini de cumhuriyete mi borçluyuz?

Sahi İlker Paşa gerçekten ağlama duvarında Fatiha mı okumuştur?

Ya da F (Fetö) klavyeden Q ( Q Anon) klavyeye mi geçtik?

Elveda başkaldırı…

Selam ve dua ile…