Lider Haber

Çağdaş Türkü ve Tolga Çandar

Çağdaş Türkü ve Tolga Çandar
Mehmet Akif Ertaş( akif@liderhaber.com )
15 Kasım 2019 - 10:07

Çağdaş Türkü’den Türkü Formundaki Eserlere Sorunlu Bir Şekilde Açılan Ses: Tolga ÇandarTürkiye’ye özgü protest ve muhalif müzik, 1980’lerden itibaren, solistlerin yanında gruplar sayesinde kendisini kabul ettirebilmiştir.
İlk albümünü Sıyrılıp Gelen adını vererek çıkaran Grup Yorum bu grupların başında gelmektedir.
Sözü edilen albümünü grup, Türkiye’ye özgü protest ve muhalif stratejinin müzik aracılığıyla nasıl geliştirilebileceğini gözler önüne sermek amacıyla gün yüzüne çıkarmıştır.
Sıyrılıp Gelen’den itibaren; politize söylemi estetiğin haddesinden geçirerek ilerlemiş ancak Türkülerle Grup Yorum sonrasında militarizmin ekmeğine yağ üstüne yağ sürmeye başlayınca protest ve muhalif tavrı berhava olmuştur.
Grup Yorum’un adeta fotokopisi olarak çoğalan gruplar, yolun başında militer söylemin esaretini kabul ettikleri ve kendi açtıkları parantezi kendileri kapattıkları için onlara özgü ayrıntılı bilgi verilmeyecektir.
Grup Yorum, üçüncü albümünden itibaren, militer söylemin sığ sularına dalarken ve estetiğe dış kapının mandalı görevini üstlendirirken, aynı süre zarfında protest ve muhalif müzik merdiveninin basamaklarını çıkan üç grup, estetikten taviz vermeden ilerlemiş, ilerlerken de göze sokulmayan politik duruşun resminin müzik aracılığıyla nasıl çizileceğini, ezgilerine sabitlenenlerle paylaşmıştır.
Bu gruplardan Ezginin Günlüğü ve Yeni Türkü’nün; bugün, Türkiye’ye özgü popüler ve popülist ağızlarda çiğnene çiğnene yıpranmış sakız olmaları bir tarafa bırakılırsa; estetik kaygıda sapma yaşamadan ve militer söyleme icazet vermeden 2010’lu yıllara geldiklerini unutmadan vurgulamak gerekir.
Deney kavramını Türkiye’ye özgü protest ve muhalif müziğe taşımaları, bu iki grubu, diğerlerinden ayırmıştır.
Ezginin Günlüğü ve Yeni Türkü otantiğin kıyılarında gezinmeyi tercih ederlerken; Eftal Küçük, Erkan Oban, Bahadır Suda ve Tolga Çandar tarafından kurulan Çağdaş Türkü; klasik, perdesiz ve bas gitar, piyano yanında; Karadeniz kemençesi, buzuki, bağlama, kaval, klarnet gibi enstrümanları layıkıyla kullanarak otantiğin derinine dalmasıyla farklı bir yerde durmaktadır.
Delikanlıya ve Bekle Beni adlarını verdiği iki çalışmadan sonra dağılan Çağdaş Türkü, sadece otantiğin derinine dalan bir grup değildir. Derinlik bu grupla özdeşleşmiş, protesto ve muhalefet başta olmak üzere eğildiği her kavramı zevahiri kurtarmadan müziğine dâhil etmiştir.

Sadece şiirlerden istifade etmesi, şarkı sözlerinden uzak durmasıyla Ezginin Günlüğü ile bir arada değerlendirilebilecek olan Çağdaş Türkü’nün, sadece Toplumcu- Gerçekçi şairlerin şiirlerine yer vermesi onu farklı kılan bir özelliğidir.
Bu şairler; Yaşar Miraç, Ahmet Telli, Adnan Yücel örneğinde görülebileceği üzere, ithal Ortodoks Marksist söylem üzerinden, doğal olarak Toplumcu-Gerçekçi şiire yönelmişler ve dizelerinde propagandaya her daim başrolü üstlendirmişlerdir.
Çağdaş Türkü, bu yöndeki şiirlere yönelse de dinleyici, onları dinlerken propagandanın iticiliğiyle ezgiden uzaklaşmamıştır çünkü düzenleme, sözü edilen şiirlerin, dinleyicinin iliklerine işlemesini beraberinde getirmiştir.
Dinleyicinin; lirik, melankolik dizeleri özümserken; bunalmamasını, santimantal cazgırlık anaforuna kapılmamasını da grup, kendisinden önce kurulan gruplarda tesadüf edilmeyen düzenleme anlayışıyla sağlamıştır.
Ahmet Erhan gibi, Alacakaranlıktaki Ülke adlı şiir kitabında, depolitizasyon sürecine koşar adım ilerleyişte, ithal Ortodoks Marksist söylemi savunanların da payının olduğunun unutulmaması gerektiğini vurgulayan, nalını da mıhını da esirgemeyen bir şairin gündelik hayhuyun enstantanelerini okurlarıyla paylaşan dizelerine nota nakışlayan Çağdaş Türkü’yü, sözü edilen söylemi sigaya çeken bir grup olarak da konumlandırmak gerekir.
Grup ilk albümüne Delikanlıya adını beyhude yere vermemiştir. Delikanlı bilindiği gibi; İsmet Özel, Ergin Günçe gibi şairlerin şiirlerinde varlığını hissettiren bir metafordur ve grup, bu şairlerin dizelerinden istifade etmese de, albümüne Delikanlıya adını vererek kaynağının nerede aranması gerektiğini anlatmak istemiştir.
Erkek şairlerin, eril söylemi hasıraltı etmeyen dizelerinden hareket etse de erilliğin tuzağına düşmeyen; Bir Irmağa Yolculuk ve Sen Türkülerini Söyle isimli sinema filmlerini de hazırlayan grup, Bekle Beni’yi çıkardıktan sonra dağılmıştır ancak grubun solisti Tolga
Çandar’ın diskografisinin perdesini aralayan Kar Yangını grubun üçüncü albümü olarak ele alınmalıdır. Zira dinleyici bu çalışmada yine, farklı bir şekilde düzenlenen dizeleri dinlemekten kendisini alamamıştır.
Çandar, ikinci albümünden itibaren, arada, Türküden Şarkıya adlı albümünden hareketle, bazen Şarkı ama genelde Türkü formundaki eserlere yer verdiği albümlere imza atmıştır ama bu albümlerde, Çağdaş Türkü döneminin performansını sergileyememiş ve Türkülerin sorunlu sesi olarak bugüne gelmiştir.
Çandar’ın Türkü formundaki eserleri sorunlu bir şekilde seslendirmesinin birçok nedeni vardır. Bu nedenlerin başında, Çandar’ın Türkü formundaki eserlere, eserlerin hepsinde protest ve muhalif duruş varmış gibi yaklaşmasıdır.
Bu sorun sadece onda değil, Grup Yorum ve Grup Kızılırmak sürecinden sonra solo çalışmalara imza atan İlkay Akkaya’da da fark edilmiştir.

Akkaya sözgelimi, Acının Rengi, Kül gibi Türkü formatında olmayan eserleri seslendirirken sergilediği başarısının, Türkü formatına yönelirken diskalifiye olmasını sağlamıştır. Akkaya bununla da kalmamış Deyiş ve Semah formundaki eserleri de, hem protest ve muhalif ezgi hem de Türkü söyler gibi seslendirdiği için sözü edilen türlerin şairlerinin kemiklerini sızlatan sözümona çalışmaları ortaya çıkarmıştır.
Türkü formatındaki eserlerin haklarını vermek için; asılma, havalandırma, çığırma gibi fiillerden haberdar olmak gerekir. Haberdar olmayan, seslendirdiği eserlere vâkıf olamaz. Olamayınca da dinleyiciyle eserlerde anlatılan hikâyeler arasında köprü kuramaz. Köprünün kurulamadığı yerde, geriye sadece, dudak oynatmak, gırtlak paralamak kalır.
İşte Çandar ve Akkaya dudak oynatmaktan, gırtlak paralamaktan öteye gidemedikleri için, seslendirdiklerine, Türkü değil ancak Parça denilebilir.
Bu eserler, enstrümanistlerin ve düzenlemecilerin sayesinde kulak pasını silebilmektedir. Bu da aslında seslendiren için bir sorundur. Zira bir eseri seslendiren enstrümanistleri yönlendiremiyorsa, düzenleme sayesinde varlığını hissettirebiliyorsa ona seslendiren değil, dudaklarını ve gırtlağını yoran demek gerekir.
Arada, Orta ve Doğu Anadolu’ya açılsa da, Çandar’ın Ege Türküleriyle özdeşleştirilmesinde de ona eşlik eden enstrümanistlerin ve Okan Murat Öztürk gibi, geleneği hakikaten özümsemiş işinin ehli isimlerin katkıları inkâr edilemez. Enstrümanistlerin ve düzenlemenin acemilikten azade olamadığı durumlarda dinleyicinin kulağı paslandığı için duyma zorluğu çekmiştir.
Çandar’ı Ege kaynaklı olanlar şöyle dursun, Türkülerle bir arada ele alan, hem Türkülere hem de Çandar’a haksızlık ettiğinin farkında değildir. Zira Çandar’ın saygınlığı, aradan yıllar geçse de önünde her daim düğme iliklenecek Çağdaş Türkü’nün solisti olarak anılınca artacak, itibarı sarsılmayacaktır.

LİDER HABER.... HABERİN LİDERİ...

porno sex brazzers porno hd porno porn porno seyret hack forum

betmarino aresbet betnano asyabahis mroyun bahigo mobilbahis bets10 imajbet betper