Hayatımız acıya karşı verdiğimiz bir mücadeledir. Acı çekmek insanlığın kaderinde vardır. Hiç acı çekmemiş, hep bolluk ve rahatlık içinde yaşamış olanlar hayatın anlamını bilemezler. İnsan ancak acı çekerek insan olduğunun farkına varır ve olgunlaşır. “Istırap insanı kendisine tanıtan bir öğretmendir”. Ham ervah olmaktan kurtarır, başkalarının düşünce ve duygularını anlamayı kolaylaştırır. İnsanlığın önderleri büyük acılar çekmişlerdir. Hiç kimse güle sevine bir şey öğrenemez.
Bilgeler bütün hayatları boyunca acıyı nasıl yok edeceğimizin cevabını aramışlardır. Victor Frankl “acıda bir anlam bularak onun üstüne çıkabiliriz” diyor. Nazi esir kampında iki yıl geçirmiştir. Ona göre insanların acılara dayanamayıp ölmelerinin tek sebebi acıya bir anlam bulamamaları, gelecekten umudu kesip acıya teslim olmalarıdır. Geleceğimizin daha iyi olacağına inanırsak acıya dayanır ve ondan olgunlaşmış olarak çıkarız. Bir şeyi derinden sevebilmek bizi acıya karşı güçlü kılar.
Acı bize bir şey öğretmiyor ve bizi daha akıllı yapmıyorsa boşunadır. Hayatları acı ve ıstırapla geçen insanların çoğunun bundan bir şey anladığı söylenemez. Nice yoksul, sefil ve ıstıraplar içinde yaşayan insanlar var ki bu onların ruhlarını yükseltmiyor, bazıları ruhen daha da yoksullaşıyorlar. Her acı olgunlaştırmıyor. Bazıları da kendilerine eziyet ederek, çile çekerek ruhen olgunlaşacaklarını sanmışlardır.
İnsanların ağrıya ve acıya duyarlılığı farklıdır. Anestezik maddelerle ağrı yok edilebildiği gibi telkinle ve ritmik hareketlerle de yok edilebiliyor. Mistik ve tasavvufi tarikatlarda cezbe ve vecd hallerinde ağrı ve acı hissi tamamen ortadan kaybolabiliyor. Bilincin telkin altında ağrı duyma hissi iptal ediliyor, bir şeye aşırı yoğunlaşmasıyla da ağrılar yok olabiliyor. Hazreti Ali’nin ayağındaki oku çıkarmak için namaza durduğunu anlatıyorlar. Küçük cerrahi operasyonlar hipnozla yapılabiliyor.